Hüseyin Cengiz - Düsseldorf
Antalya doğumlu. Almanya’ya 1991’de gelmiş. Türkiye denince aklına ilk gelenler, “Türkiye’nin izin yapmak için iyi bir yer olduğu” ve “Galatasaray”! Hüseyin Cengiz’in arkadaşları daha çok Türk, İtalyan ve Yunanlılardan oluşuyormuş. “Arkadaşlıkta aradığım milliyet değil, dürüstlüktür.” diyor. Bu açıdan bütün kültürlere aynı mesafede duruyor gibi görünüyor.
Emra Nizamoğlu - Berlin
Gözleri ışıl ışıl. Kalbi sevgi dolu. Geleceğe iyimser yaklaşıyor. Herhalde bu sebeplerden, aynı zamanda, başarılı.
Emrâ Nizamoğlu: 1980 Berlin doğumlu. O da çocukluğunu Türkiye’de yaşayanlardan. 14 yaşına kadar anneannesi ile İzmir’de geçen günler... ve son 8 yıldır yine Berlin.
Bir dilin içine doğmak başka, o dili sonradan öğrenmek başka. İlk günler zor olmuş o yüzden. Dil sorunu ve Alman eğitim sistemine geç katılmak nedeniyle üniversiteye girme fırsatını yakalayamamış Emrâ. Fakat “meslek eğitimi” yoluna gitmiş, bunu tamamına erdirmiş ve 3 yıldır doktor yardımcısı olarak para kazanmaya başlamış bile. Mesleğini seviyor, “insanlara yardım etmek çok güzel” diyor.
Sevdiği bir başka şey, Türk Sanat Müziği. 1998’den beri Berlin Türk Müziği Konservatuarına solist olarak devam ediyor.
Ve sevgiyle bağlı olduklarından biri de, Türkiye. Gelecek tasarılarına mekan olan ülke.
“Emrâ Nizamoğlu’ndan şarkılar dinlediniz” İşte Emrâ’nın en büyük hayali, bu. Özlemlerini sadece hayal etmekle kalmayıp, onun için emek verenlerden. 1998’de ilk kurulduğu günlerden beri, Berlin Türk Müziği Konservatuarı’na devam ediyor. Ordaki dayanışma ruhunu ve sıcak atmosferi anlattığında, imgeleminizde amatör bir koro canlanıyor ama aslında adı üzerinde ciddi ve saygın bir eğitim kurumu burası. Berlin Türk Müziği Konservatuarı, Yüksek Sanat Okulu ile işbirliği halinde çalışıyor ve sanat okuluna girmek isteyenlerin yolu, önce buradan geçiyor. Emrâ’nın anlattığına göre, sanat okuluna dışardan girmek hayli zormuş. Fakat Türk Müziği Konservatuarı’nda üç yıl eğitim aldıktan sonra, bir sonraki aşama olan yüksek sanat okulunun kapısı daha kolay aralanıyormuş.
Fakat TRT amatör ses yarışması Avrupa Birincisi Emrâ Nizamoğlu, büyük bir olasılıkla Berlin Yüksek Sanat Okulu’nu değil, Türkiye’yi tercih edecek. İstediği, planladığı bu. Belki bir gün duyarız bu anonsu TRT Türkiye radyolarından: “Emrâ Nizamoğlu’ndan şarkılar dinlediniz.”
Samie Akın - Bochum
29 yaşındaki Saime Akın, Almanya’nýn ilk Türk kadın hâkimi unvanını aldı. Aşağı Saksonya Yüksek Mahkemesi’nde görev yapacak Saime Akın’la birlikte Yunan, Tacik, Rus ve Endonezya kökenli diğer hukukçulara da göreve atama belgesi veren Adalet Bakanı Pfefier’ın sözleri şöyle: “Burada bulunan hukukçuların bir kısmı Almanya doğumlu, bir kısmı tek kelime Almanca bilmeden ülkemize gelmiþler ve kısa zamanda Almanca öğrenerek başarılı bir hukuk eğitimi yapmışlardır. Bu iyiye işarettir ve aynı zamanda bu ülkeye gelmiş göçmenlere verilecek bir sinyaldir.”
Saime Akın görevine başladığından beri herkesin ilgisi onun üzerinde. Ailesi Nevşehirli, kendisiyse Wuppertal doğumlu. Bochum Hukuk Fakültesi’ni 100 üzerinden 90 not ortalaması ile bitirmiş Saime. Öğretmenleri ilkokuldan sonra gymnasium’a gitmesini önermişler ama ailesi “Türkçe dersi de var” diye realschule’ye göndermiş onu. Eğitimine devam edemeyecek öğrencilerin gittiği lise olan realschlue’de o kadar iyi notlar almış ki, gymnasuim’a geçmesi şart olmuş. Sonra da Hukuk Fakültesi. Avukatların her zaman müvekkilleri tarafında olması zorunluluğu Saime’nin adalet duygusuyla çelişmiş ve o da hakim olmaya karar vermiş. Şimdi emeline ulaşıktan sonra hayatını başka boyutlara taşıma olanağı bulmuş. “Yıllarca derslerden hiçbir şeye vakit bulamıyordum. Artık kendime daha fazla zaman ayırıyorum. Jimnastik yapıyorum, bisiklete biniyorum.” diyor.
Ekrem Doğu - Berlin
16 yaşında. "Türkiye deyince aklınıza gelen ilk üç şey nedir?" diye sorulduğunda “Beyşehir Gölü, camiler ve deniz” diyor. Gölün çocukluğuna ilişkin anılarında özel bir yeri olsa gerek. Berlin doğumlu ama memleketi olarak kabul ettiği yer, Konya. Yaklaşık bir ay süren Türkiye tatillerinde Almanya’da arkadaşları dışında, Berlin’in ünlü bir caddesi olan Kudam’ı, mağazaların vitrinlerine bakmayı, gezmeyi, alış-veriş etmeyi özlüyormuş. Bu yoğun özleyişte, Türkiye’deki yaşıtlarının kendisinden farklı olması bir sebep olabilirmiş ona göre. “Türk çocukların giyinişi bizden farklı, tavırları bizden farklı,pek bir şey konuşamıyoruz” diyor.
Ersin Yılmaz -Berlin
17 yaşında. Onun geleceğe ilişkin net bir düşüncesi yok henüz. “Günü geldiğinde düşüneceğim, zaten herkes son gün karar verir bu tür şeylere” diyor. Ersin, Türkiye’de kendisini pek iyi hissetmiyormuş. Çünkü Türkiye’deki yaşıtları hep derslerden konuşuyorlarmış, ona hiç uyum sağlamıyorlarmış. Oysa Ersin’in hareketli bir sosyal yaşamı var Berlin’de. Kreuzberg’deki Naunyn Ritze Gençlik Merkezi’nin müdavimlerinden.