Sokaktakiler
Yoksul hayatlarında onlar için en değerli şey, güneş. En yakın dostları belki de kendileriyle kader birliği içinde gördükleri sokak köpekleri. Kimsenin tanıklık etmediği, etmek istemediği bir dünyayı paylaşıyorlar. Sokağı onlardan iyi tanıyan yok. Tiner şişeleri, sinyallik ceketler, evde bıraktıkları baba dayağı ve sokağın soğuğu…
"Sigarayı sigaraya ekliyor, neden onlardan biri olmadığımı soruyorum. Köpeğin teki otoyolda akan arabaların arasına dalıyor. Şaşkın şaşkın karşıya geçmeye uğraşıyor. Acı bir fren. Bu seferlik kurtuluyor. O köpek benim. Tineri, hapı bıçak gibi kestiysem de hayatın kenarında duruyorum. Saygın devlet memuru, bankada veznedar, sadık bir koca olamıyorum. Tineri süngermişçesine çeken etim düzgün sandalyeleri beğenmiyor. Dört duvar arası işler, deri koltuklar, beyaz örtüler ve saatinde yenen yemekler bizim mönüde sırıtıyor. Nikotin ve alyuvar yüzdelerim açık havada dengeleniyor. Yirmi üç yaşındayım ve ununu elemiş eleğini asmış teyzeler gibi köşeme çekilmişim. Babamı anılarla geri getirmeye uğraşıyorum. Yolda görsem tanır mıyım onu acaba? O oğlunu fark eder mi ya da? Sayesinde Sırat Köprüsünden inmediğim babama lanetler okuyorum. Tek başımayım, düşmemek için arabesklere tutunuyorum. “
("Jilet Sinan, Gönül Kıvılcım, Can Yay.)
İstismar edilen, şiddete maruz kalan, suç işlemeye zorlanan, kalabalık içinde yalnız, güvensiz, umutsuz, inançsız, geleceksiz çocukların hikayesi bu. Hayatı en acımasız yüzüyle tanımış, küçüklüğünü yaşayamadan yetişkinliğin en zalim yüzünü kuşanmış kayıp bir kuşağın hikayesi. Devamı -->